LYS COĞRAFYA KONULARI( LYS )
DOĞAL SİSTEMLER
Topografya ve Kayaçlar
Levha Hareketlerinin Etkileri
Levha Hareketlerinin Etkileri
Doğadaki üç Unsur ( Su - Türkiye'nin Su varlığı)
Doğadaki üç Unsur ( Toprak- Türkiye'de Toprak Tipleri ve Toprak Kullanımı)
Doğadaki üç Unsur ( Bitki- Türkiye'de Görülen Bitki Türleri)
Biyoçeşitlilik
Ekosistemin İşleyişi
Enerji akışı ve madde döngüsü
Hidroelektrik Potansiyel
Doğadaki ekstrem Olaylar
2 BEŞERİ SİSTEMLER
Nüfusun Gelişimi ve Dağılışı
Nüfusun Nitelikleri
Göçlerin neden ve sonuçları
Nüfus Politikaları ve Şehirlerin Fonksiyonları
Türkiye'nin Nüfus Özellikleri ve Hareketleri
Türkiye'de Yerleşmeler ve Nüfusun Geleceği
Türkiye'nin Nufus Politikası
3 EKONOMİK FAALİYETLER
Doğal ve Beşeri Unsurların Ekonomiye Etkileri
Doğal ve Beşeri Unsurların Ekonomiye Etkileri
Ekonomik Faaliyetlerin Sınıflandırılması
Ekonomiye Yön Veren Güç(Doğal Kaynaklar)
4 MEKANSAL BİR SENTEZ: TÜRKİYE
Türkiye'nin Coğrafi Konumu (medeniyetlerin Merkezi Türkiye) - Jeopolitiği
Türkiye Ekonomisini Etkileyen Faktörler
Türkiye'de Tarım ve Tarım Ürünleri
Türkiye'de Tarım ve Tarım Ürünleri
Türkiye'de Hayvancılık
Türkiye'nin Madenleri ve Enerji Kaynakları
Sanayi ve Turizm (Genel)
Türkiye'de Sanayi ve Turizm
Dünya'da Ulaşım ve Ticaret
Türkiye'de ve Ulaşım ve Ticaret
Ekonomik Faaliyetler (Genel)
5 ÇEVRE VE TOPLUM
Doğal Afetler
Türkiye'de Doğal Afetler
Doğal Kaynaklar ve Çevre
Doğal Kaynakların Keşfi ve Kullanımı ve Çevreye Etkileri
Doğal KaynaklarınKüresel Etkileri
Küresel Çevre Sorunları
Küresel Çevre Sorunları
6 KÜRESEL ORTAM: BÖLGELER ÜLKELER
Fiziki ve Beşeri Coğrafya Özelliklerine Göre Bölgeler
Türkiye'nin Coğrafi Bölgeleri( Kıyı Bölgeleri)
Türkiye'nin Coğrafi Bölgeleri( İç Bölgeler)
Türkiye'nin Coğrafi Bölgeleri
Ülkeleri Tanıyalım
Ülkeleri Tanıyalım
Ülkeleri Tanıyalım
Küreselleşmenin Etkileri (Örgütler)
İNTEGRAL DERSHANESİ
YARINLARINIZ BİZİMLE GÜZEL
3 Nisan 2011 Pazar
İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ
İSLAMİYET ÖNCESİ
TÜRK TARİHİ
Türk Adının
Anlamı ve Kökeni: Türk kelimesi Türemek
kökünden gelip doğan, türeyen, çoğalan anlamına gelmektedir. Ayrıca güçlü,
kuvvetli, olgun anlamlarına da gelmektedir.
Bunun yanında Türeli (Töreli) yani kanun ve nizam sahibi anlamında da
kullanılmaktadır. Türk kelimesi güç, kuvvet anlamında da kullanılmıştır. Ayrıca
Türk adı ilk kez M.Ö. 1400'lerde Çin kaynaklarında "Tu-kue" olarak
kullanılmıştır. Bu durum, M.Ö 1400'lerde Türklerin yazıyı kullanmadığını,
Türklerle Çinliler arasında ilişki yaşadığını ve Türk tarihi ile ilgili ilk
bilgilerin Çin kaynaklarında yer aldığını ispatlamaktadır. Türk kelimesi Çin
kaynaklarında miğfer, Araplar, Terk, İranlılar kuvvetli Kaşgarlı Mahmut
olgunluk çağı, Ziya Gökalp Töre sahibi, Batılı Türk olanlar güçlü, türemiş gibi
anlamlar yüklemişlerdir.
Türklerin Anayurdu ve Genel Özellikleri: Türklerin
Anayurdu Orta Asya; kuzeyinde Sibirya, güneyinde Himalaya dağları, doğuda
kirman dağları ve batıda Hazar denizinin çevirdiği geniş bir bölgedir.
Orta Asya’nın coğrafi koşulları Türklerin
yaşantısını ve kültürlerini doğrudan etkilemiştir. Bu etkileri şöyle sıralayabiliriz.
1 – Karasal iklime sahip olan Orta Asya bozkırları,
tarımdan çok hayvancılığa elverişlidir. Bu nedenle Türklerin geçim kaynağı
hayvancılık olmuştur.
2 – Türk boyları sürülerine otlak ve su bulabilmek
için göçebe ( konar – göçer ) yaşam biçimine benzetilmiştir.
3 – Evcilleştirilen hayvanların beslenmesi için bazı
bitkilerin ekilmesi zorunlu hale gelmiştir. Türkler hayvanları için yonca,
kendi beslenmeleri için mısır yetiştirmişlerdir.
4 – Hayvancılıkla uğraşması ve konar – göçer yaşam
biçimi, atın evcilleştirilmesini zorunlu hale getirmiştir.
5 – Bozkırların zor koşulları Türklerin öz güven,
güçlü bir irade oluşmasına ve dayanıklılıklarının artmasına yol açmıştır.
ORTA ASYA GÖÇLERİ
Coğrafi Sebepleri:
·
Toprakların halkın geçimini
sağlamasındaki yetersizliği
·
Kuraklığın baş göstermesi
·
Kışların çok şiddetli
geçmesi
·
Tarıma elverişli olanların
yetersizliği
Ekonomik ve Sosyal Sebepler:
·
Nüfusun sürekli olarak
artması
·
Salgın hayvan
hastalıklarının baş göstermesi
·
Kıtlıkların oluşması
·
Artan nüfusun
gereksinimlerinin karşılanmaması
Siyasi Sebepler:
·
Baylar arasındaki egemenlik
mücadelesi
·
Dış saldırılar ( özellikle
Çin baskıları )
Orta Asya’dan doğuya gidenler Çin’de Sarı ve Gök
ırmak çevresinde yerleşmişlerdir. Türkler bu bölgede yerleşik hayata geçerek
milli benliklerini kaybetmişlerdir.
Orta Asya’dan batıya gidenler bu göçlerin en önemli
kolunu oluşturmuşlardır. Bunlar Hazar Denizinin doğusunda ikiye ayrılmışlardır.
Hazar’ın kuzeyinden gidenler Avrupa içlerine kadar ulaşırken. Hazar’ın
güneyinden gidenler İran, Anadolu, Suriye, Mezopotamya ve Mısıra kadar
ulaşmışlardır.
Orta Asya’dan kuzeye gidenler Sibirya içlerine kadar
ulaşmışlardır. Bölgedeki iklim şartları elverişsizliğinden dolayı daha ilkel
bir yaşantı içerisine girmişlerdir. Günümüzdeki yakut ve çavuş Türklerinin
atalarıdır.
Orta Asya’dan güneye gidenler Himalayaları aşarak
Hindistan’a ulaşmışlardır. Bu bölgedeki sıcak iklimin etkisiyle kendi kültür ve
uğraşlarından uzaklaşmışlardır.
ORTA ASYA GÖÇLERİNİN SONUÇLARI
·
Türk toplulukları göç
ettikleri bölgede yeni devletler kurmuşlar ve Türk kültürünün yayılmasını
sağlamışlardır.
·
Değişik kültürlerle kaynaşan
Türk toplulukları yerleştikleri bölgenin özelliklerinden etkilenmiş bu da
birbirinden farklı kültürel özelliklerin ortaya çıkmasına ortam hazırlamıştır.
·
Türkler göç ettikleri
bölgelerin halkına hayvancılık ve madencilikle ilgili bilgilerini de taşımış
böylece medeniyet alanında geri kalmış bazı toplumların çağ atlamalarında
etkili olmuşlardır. Askerlik ve Teşkilatçılık konusunda da birçok toplumu
etkilemişlerdir.
·
Türk toplulukları önlerine
çıkan kavimleri de sürükleyerek büyük göç dalgalarına yol açmışlar, Avrupa ve
Asya’nın siyasal ve kültürel yapısının değişmesine neden olmuşlardır.
·
Bazı Türk toplulukları göç
ettikleri bölgelerin dini ve kültürel özelliklerini benimsediklerinden ulusal
benliklerini kaybetmişlerdir.
Uyarı 1: Türklerin bu göçler sonunda
çok geniş bir alana yayılması ve farklı kültürel özelliklerin ortaya çıkması
Türk tarihinin belirli bir zaman dilimi içerisinde bir bütün olarak
incelenmesini güçleştirmiştir.
Uyarı 2: Türklerin Dünya’nın değişik
bölgelerine göç etmeleri ve uzak bölgelere gitmelerini kolaylaştıran etkenlerin
başında atı evcilleştirmeleri ve tekerleği kullanmış olmaları gelmektedir.
Uyarı 3: Göç dalgalarında ilk
etkilenen bölgeler Ön Asya ve Çin olmuştur.
ASYA HUN DEVLETİ ( BÜYÜK HUN DEVLETİ )
( M.Ö 220 – M.S 216 )
Orta Asya göçleri sırasında bütün Türkler bölgeyi
terk etmemiş, bazı Türk boyları ırmak ve göl kenarlarında yaşamlarını
sürdürmüşlerdir. Büyük Hun Devleti kuranlar Orta Asya’dan göç etmemiş olan Türk
boylarıdır.
Asya Hun Devletinin bilinen
ilk hükümdarı Teoman’dır.
Hunların siyasi tarihi M.Ö 4.y.y’ a kadar
dayanmaktadır. Bunu M.Ö 313’de Çinlilerle imzalanan bir antlaşma
ispatlamaktadır.
Teoman Hun devletini kurduktan sonra oğlu Mete Hanla
giriştiği saltanat mücadelesini kaybetmiş ve M.Ö 209 da hunların başına Mete
Han geçmiştir.
Mete Han dönemi Asya Hunları en parlak devridir. Bu
dönem Asya’daki birçok kavim hunların hâkimiyetine alınmıştır. Devletin
sınırları Moğolistan’dan Hazar Denizi’ne kadar gelişmiştir.
Mete döneminde Moğol kökenli kabilelerin toprak
isteklerine, toprakların millete ait olduğunu belirterek bunlar üzerine sefer
yapılmış ve Türk toprakları güvence altına alınmıştır. Mete ulusçu bir politika
izleyerek vatan ve millet sevgisini ortaya koymuştur.
Türk tarihinde onluk sisteme göre düzenlenmiş ilk
düzenli ordu kurulmuştur. Bu ordunun kurulması, Hunların gelişmesini
kolaylaştırmıştır.
Otlakların paylaşımı konusunda anlaşmazlık yaşanması
ve Çin’deki iç mücadelelerden yararlanmak için bu ülkeye seferler
düzenleşmiştir. Mete, Çinlileri mağlup ederek vergiye bağlamıştır. Hunlar ile
Çinliler arasında yapılan antlaşma taraflar arasında ticaretin genişlemesi
sağlamıştır.
İpek yolu ele geçirilerek bölgenin ticari
faaliyetleri denetim altına alınmıştır.
Mete’nin devlet yönetimi ve askeri teşkilat
alanlarındaki düzenlemeleri daha sonraki Türk devletine örnek olmuştur.
Mete Han, Çin’e karşı askeri açıdan büyük bir
üstünlük sağlamışsa da Türk boyları Çin’e yerleşmesini yasaklamıştır. Mete
han’a göre Çin’e karşı izlenecek politika şu şekildedir; Çin dışardan baskı
altında tutulacak, vergiye bağlanacak, ancak Çin’e yerleşilmeyecektir.
Uyarı: Mete Han’ın amacı, yerleşik
kültüre sahip, kalabalık Çin halkı içerisinde Türklerin milli benliklerini
kaybetmelerine engel olmaktır.
Mete Han’ın M.Ö 174 de ölümüyle yerine oğlu Kiyok
geçmiştir. Kiyok döneminde Hunlar eski gücünü koruyamamışlar. Çinlilerle ipek
yolu hâkimiyeti için mücadeleler devam etmiştir. Çinliler ipek yoluna hakim
olmak istemenin yanında Hunların Orta Asya’daki egemenliğine son vermek
istiyorlardı. Çinliler kuvvet yoluyla mağlup edemedikleri Hunları bu kez içten
yıkmak istiyordu. Önceleri hunlarla akrabalık münasebetlerine girişip Hunlara
gönderdikleri Çinli prensesler aracılığıyla devletin iç durumu hakkında bilgi
sahibi oluyorlar daha sonra Hun bayanları ve hanlarını birbirlerine karşı
kışkırtıyorlardı Çinliler bu politikalarında da büyük ölçüde başarılı
olmuşlardı.
HUN DEVLETİNİN ZAYIFLAMASINDA
·
Veraset anlayışındaki
belirsizlikten dolayı ortaya çıkan taht kavgaları
·
Başa geçen kağanların
yetersizliği ( Mete Handan itibaren )
·
Çin entrikaları ( Çin böl –
yönet politikası )
·
Komşu devletlerin
saldırıları etkili olmuştu
·
Asya hun devleti önce doğu
ve batı olarak ikiye ayrıldı daha sonra bir birleşme yaşandıysa da Asya Hunları
M.S 48 de bu kez kuzey ve güney olarak ikiye ayrıldı. Güney hunları Çin’e
bağlı, kuzey hunları ise bağımsızdı.
·
Kuzey hunları M.S 156’da
Siyengiller tarafından yıkılmıştır. Kuzey hun devletinin yıkılmasının ardından
Hunlar kitleler halinde batıya doğru göçe başladılar.
·
Güney hunları ise Çinlilerin
egemenliği altında M.S 216 yılına kadar yaşamış. Bu tarihte devlet toprakları
eyaletlere bölünüp Çinli idarecilerin yönetimine bırakılmıştır. Böylece
Çinleşip tarihe karışmışlardır.
KAVİMLER GÖÇÜ
Hunların M.S 375 yılında batıya doğru hareket
etmeleriyle başlar. Balamir öncülüğündeki hunlar diğer bazı Türk boyları da
katılmasıyla gittikçe güçlenen bu insan seli batıya doğru hareket ederek ilk
olarak Kafkasların kuzeyinde yaşayan Alanlar yerlerinden edilmiştir. Daha sonra
dinyeger ırmağının doğusunda yaşayan Osrogotlar ve batısında vizigotlar
yerlerinden edilerek batıya doğru hareket etmeye devam etmişlerdir.
Hunların batıya doğru hareketlerinden franklar,
Angıllar, Saksanlar, Süyerler, burgutlar ve bunlar gibi barbar kavimler
etkilenmişlerdir. Hunlar bu kavimlerden bazılarını hakimiyet altına alarak
bazılarının da yerlerinden oynatarak orta Macaristan bölgesine kadar
gelmişlerdir. İş de hunların M.S 375’de başlattıkları ve Avrupa da ki barbar
kavimlerin birbirlerini itmeleri sonucu meydana gelen hareketlere kavimler göçü
denir.
KAVİMLER GÖÇÜ’NÜN SONUÇLARI
·
Roma imparatorluğu birliğini
koruyamadı 395 yılında doğu batı olarak ikiye ayrıldı 476’da batı Roma yıkıldı.
·
Avrupa’nın etnik ve siyasi
yapısı değişti günümüz Avrupa devletlerini meydana getiren milletler bu günkü
şekliyle bulundukları bölgelere yerleştiler.
·
Hıristiyanlık barbar
kavimler arasında hızla yayıldı barbar kavimlerde Hıristiyanlığın Avrupa’da
egemen bir dil olmasını sağladı.
·
Hunların Avrupa’ya
gelmesiyle Avrupalılar hun kültür ve medeniyetiyle tanışmış.
·
Yeni kültürler ortaya çıktı
bugünkü Avrupa uluslarının temeli atıldı.
·
Avrupa Hun Devleti kuruldu.
·
İlk çağ sonu orta çağın
başlangıcı oldu.
·
Germen kavimleri arasında
Hıristiyanlık yayılmış Avrupa’da kilise ve papalık güçlenmiştir.
·
Orta çağ Avrupa’sının siyasi
hayatına egemen olan feodalite’nin oluşumuna zemin hazırladı. Bu siyasi yapının
oluşumunda göç ve istilanın önünden koçanların kendilerine sığınacak bir yer
aramaları; bunun sonucu olarak da asillerin topraklarına ve şatolarına
yerleşmeleri etkili olmuştur. Bu oluşum aynı zamanda süzeran ( himaye eden ) –
vassal ( himaye edilen ) ilişkisinin doğmasında da etkili olmuştur.
Uyarı: Kavimler göçü uzun bir
süreç dahilinde devam etmiştir. En büyük etkisini Avrupa’da göstermiştir.
AVRUPA HUN DEVLETİ ( 375 – 469 )
Kavimler göçüne sebep olan hunlar Bolamir
öncülüğünde Orta Macaristan bölgesine gelerek Tuna nehri boyunda Etzelburg (
Budapeşte ) merkez olarak kuruldu.Bolamir devleti kurduktan sonra sırasıyla
Uldız, Karatan ve Rua başa geçmiştir.Uldız Bizans’ı hun nüfusu altına almak ve
barbar kavimler karşında batı Roma imparatorluğu ile işbirliği yapmak istiyordu
Uldız Vizigotları yenilgiye uğrattı.Rua Uldız’ın dış siyasetini başarı ile
uygulayıp doğu Roma’yı haraca bağladı.Ruanın 434 yılında ölümü üzerine başa
Avrupa hunlarına en parlak devrini yaşatan Atilla geçmiştir.Atilla ( 434 – 453
) tüm hun boylarını bir yönetim altında birleştirdi. Bütün cemen kavimlerini
egemenliği altına aldı.Atilla döneminde Bizans’la 434 yılında margos barışı
imzaladı. Bu barış antlaşmasına göre Bizans Hun düşmanlarıyla ittifak
yapmayacak, elindeki esirleri serbest bırakacak ödediği vergiyi iki katına
çıkartacaktı. Ancak Bizans’ın bu barışa aykırı davranmasından dolayı 441de
Bizans’a karşı sefere çıkıldı. Hun ordusu Trakya ya girdi Bizans’ın barış
istemesi sonucunda bazı kalelerin Hunlara verilmesi ve ödedikleri vergiyi iki
katına çıkarmalarını kabul etmeleri üzerine barış yapıldı.
Hun egemenliğinden kaçanların Bizans’ın geri
vermemesi üzerine Bizans’a 447 de yeni bir sefer düzenlendi. Atilla eskisinden
daha ağır şartlarda olan Anatolius barışını imzalayıp gözünü batı Roma
imparatorluğuna çevirdi. Atilla Batı Roma üzerine Golya ve Roma seferlerini
gerçekleştirdi. Bu imparatorluk Golya ve Roma seferleriyle Avrupa Hunlarına Bağlanmıştır. Roma seferi
sırasında Atilla Alp dağlarını aşıp Roma’ya kuşatmışsa da Papa II. Leonla
yaptığı görüşmeden sonra kuşatmayı kaldırıp Macaristan’da ki merkezine döndü.
Atilla Sasani’ler üzerine sefer hazırlığı yaparken 453 yılında öldü. Atilla’nın
ölümüyle birlikte hunlar güç kaybetmeye başladı. Başa geçen oğlu ilek Cermen
kavimlerinin isyanlarını bastırmak isterken öldü. İlek’in yerine geçen kardeşi
Dengizik’te Bizans’la yapılan savaşta öldü. Dengizik’in yerine geçen İmek 468
de Orta Avrupa da tutunmanın zorluğunu anlayarak etrafındaki Hunlarla birlikte
Ural bölgesine geri döndüler. Avrupa da kalan Hunlar ise buradaki kavimler
içerisinde eriyip tarihe karıştılar.
Uyarı 1: Avrupa Hunları Bulgarların
ve Macarların oluşumunda etkili olmuşlardır. Orta ve doğu Avrupa ya hakim
olarak. Balkanların German kavimleri tarafından istilasına engel olmuşlar.
Ayrıca Avrupa da kurulan ilk Türk devletidir. Bu yönüyle Avrupa’ya gelen diğer
Türk boylarına yol gösterici olmuştur.
Uyarı 2: Avrupa’da kurulan ilk Türk
devleti olan Avrupa Hunlarının çabuk yıkılmasında Türk göçleriyle
beslenememelerinin önemli rolü olmuştur.
GÖKTÜRKLER ( 552 – 658 )
Göktürk boyları 6 y.y. in ilk yarısına kadar
Avarlara bağlı olarak yaşamaktaydılar. Demir işlemeciliğini çok iyi bilen
Göktürk boyları Avarların demir ocaklarını işletmekteydiler. Bumin Kağan’ın
başında bulunan hunların Aşina boyundan olan ve Ergenekon da yaşayan bu boy
Avarların silahlarını imal etmekteydiler. 551 yılında çıkan Töles isyanını
bastırma görevi Avarlar tarafından Bumin Kağanına verilmişti. Bumin Kağanı bu
isyanı bastırarak şöhretini arttırmıştı. Bumin Kağan 552 de Avarlara karşı
isyan etmiş ve bu devleti yıkarak ötükent merkez olmak üzere Göktürk devletini
kurdu.
Tarihte Türk adıyla kurulan ilk devlet olan
Göktürkler Orta Asya da ki diğer Türk boylarından çoğunu kendi yönetimleri
altına alarak büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. Bu devlet Türklerin
Hunlardan sonra Orta Asya da kurmuş olduğu en büyük imparatorluktur. Göktürk
devleri kuruluşundan itibaren Doğu ve Batı olmak üzere iki koldan idare
edilmekteydi.
Uyarı: Bu uygulamanın yapılmasında Türker’de ülkenin
hanedan üyelerinin ortak malı sayılması ve yönetimi kolaylaştırmak istenmesi
etkili olmuştur.
Bumin Han ülkenin batı yönetimini Yabgu unvanıyla
kardeşi İstemi’ye vermiştir. Bumin Hanın 553 yılında ölümüyle yerine Mukan Han
( Mukan Kağan ) geçti. Ülkenin batı kanadının yönetimi istemi Yabgu da
bulunmaktaydı. Mukan Kağan dönemi Göktürklerin en parlak devridir.
Mukan Kağan Avarları yenerek onları batıya doğru
sürdü. Çin üzerinde baskı kurdu. Mukan Kağan döneminde Göktürkler Sasanilerle
işbirliği yaparak 567 de Ak hunlara ( Eftalitlere ) son vererek topraklarını
paylaştılar. Sasanilerin ipek yoluna hakim olmak istemesi sonucu Bizans’a bir
elçilik heyeti gönderildi ( bu heyet Orta Asya’da Doğu Roma’ya gönderilen ilk
heyettir ). Bizans’ta ipek yolunu kapayan Sasanilere karşı ittifak yapmak için
ülkenin batı kanadı yöneticisi istemi Yabgu’ya bir heyet gönderdi. Böylece Sasanilere
karşı Bizans ile ittifak yapıldı.
Sasani Bizans mücadelesi başladığı zaman Göktürkler
egemenliklerini Harzem, Buhara, Taşkent gibi merkezlere yaydılar. Ayrıca Sasaniler
Bizans’la yaptığı mücadele sonucunda zayıflamıştı. Bu durum Hz. Ömer’in İran’ı
fethetmesini kolaylaştırmıştı.
Uyarı: Göktürklerin önce sasanilerle
işbirliği yapıp Ak Hunları yıkması, daha sonrada Bizans’la işbirliği yapıp Sasanileri
zayıflatmaları devletlerini ilişkilerde siyasi be ekonomik çıkarların
gözettiğini ve ilişkilerin değişken olduğunu göstermektedir.
Mukan Kağanın 572 yılında ölümünden sonra işbaşına
geçen Tapo kağan döneminde Göktürkler güçlü varlıklarını sürdürdüler. Bu arada
Batı Göktürklerin başında bulunan istemi Yabgunun ölümüyle yerine oğlu Tardu
geçmiş bu da babası istemi Yabgu gibi güçlü bir kişiliğe sahipti. Tardunun Göktürk
kağanı olmak istemesi Tapo Kağanla aralarının açılmasına ve mücadele etmelerine
yol açtı. Bu durumdan istifade eden Çinliler Göktürkler aleyhinde çeşitli
entrikalar çevirmeye başladı. Tapo kağanın 581 yılında ölümüyle Göktürk devleti
kesin olarak Doğu ve Batı olarak ikiye ayrıldı. Doğu Göktürkleri Çin
egemenliğine girdi. Çinliler onları asimile etmek için her yola başvurdular ve
doğu Göktürkleri 630 yılında Çinliler tarafından tam olarak ortadan kaldırıldı.
Batı Göktürklerin başında Tardu bulunuyordu. Tardu
imparatorluğunun tamamına hakim olmak istiyordu. Tardu Sasaniler – Bizans
mücadelesinden yararlanarak İran’da nüfusu attırdı. Çine düzenlediği seferde
başarılı olamadı.
Siyasi birliği sağlamak için alınan sert önlemler
isyanların çıkmasına yol açtı. Tordudan sonra işbaşına gelen Kağanlar Çin
baskısının arttığı bu dönemde iç karışıklıkları önleyemediler. 659 da Çinliler
batı Göktürklerin varlığına tamamen son verdiler. Böylece Türk adıyla kurulan
ilk devlet Çin egemenliği altına girmiş oluyordu.
II. GÖKTÜRK ( KUTLUK ) DEVLETİ
( 682 – 745 )
Çin egemenliğine giren Türklere esaret altında
yaşamak çok zor gelmekteydi. Türk prensleri ve önde gelenleri fırsat buldukça
bağımsızlık için ayaklanmışlar ancak bunda bir türlü başarılı olamamışlar bu
ayaklanmalar Çinliler tarafından her defasında bastırılmıştır.
Aşina soyundan gelen Kutluk 680 yılında on yedi kişi
ile tekrar ayaklandı Kutluk un bu ayaklanmasına veziri Tanyukukta katıldı.
Kutluk başlattığı bu bağımsızlık isyanını başarıya ulaştırmıştı. 682 yılında
Ötükene yerleşen kutluk İlteriş Kağan ( il derleyen, il toplayan, devlet kuran
) Ünsanıyla kağan ilan edildi ve Göktürk devleti yeniden kurulmuş oldu.
İlteriş Kağanın en önemli hedefi Çin’di. O Çini
baskı altında tutmak ve devletin ihtiyaç olduğu malzemeleri elde etmek için
Çine kırk altı sefer düzenledi.
İlteriş Kağanın 692 yılında ölümüyle yerine Kapgan
Kağan geçti o 716 yılında ölünce yerine İlteriş Kağanın oğlu Bilge kağan geçti.
Bilge Kağanın oğlu Kültigin ordu komutanı, veziri ise Tonyukuldu.
Bilge Kağan döneminde Göktürkler güçlenmiş. Çine
karşı başarılar kazanılmış, ayaklanan diğer Türk boyları itaat altına
alınmıştı. Ancak Göktürklerin bu güçlü konumu uzun sürmedi. Vezir Tonyukuk 725
yılında öldü. 731 yılında kahramanlığı ile ünlü ordu komutanı Kültigin öldü.
735 yılında da Bilge Kağan ölünce devlet yıkılışına doğru gitti. Bilge Kağanın
yerine geçen oğulları yönetimde başarılı olamadılar. Ayrıca hanedan üyeleri
arasındaki anlaşmazlık ve taht kavgaları da devleti iyice zayıflatmaktaydı.
Göktürklerdeki bu iç karışıklıktan yararlanan
Basmiller, Karluklar ve Uygurlar birleşerek bu devleti ortadan kaldırdılar.
Kutluk Devleti Döneminde;
·
Türklerin orta Asya’da en
büyük rakipleri olan Çin’in baskı altında tutulması
·
Orta Asya’da ki bütün Türk
boylarının Göktürk yönetimi altında toplanması
·
Çin’de dağınık halde yaşayan
Türklerin Kutluk devletinin bünyesinde toplanması, Göktürk’lerin ulusçu bir
anlayış benimsediklerini göstermektedir.
Göktürklerin Genel Özellikleri
·
Tarihte Türk adıyla kurulan
ilk devlet olup, İslam önce kurulan Türk devletlerinin en geniş sınırlarına
ulaşan devlettir.
·
Kendi adları ile ilk Türk
alfabesini kullanan Göktürkler, Orhun Kitabelerini hazırlayarak Türk Tarihinin
ve edebiyatın ilk yazılı örneklerini ortaya koymuşlardır. Kitabelerin konusu
Türklerin siyasi yaşantılarını ve Türk – Çin ilişkileridir. Yazılış amacı ise
geçmişte yapılan hataların tekrarlanmamasıdır.
·
Türkler arasında millet ve
devlet olma bilinci en üst düzeye bunlar döneminde ulaşmıştır.
·
Göktürk Batı Türkistan’ın
Türkleşmesini sağlamıştır.
·
Tanrılarını
millileştirmişlerdir.
Uyarı 1: Bu özellikler Göktürklerin
milliyetçi ( ulusçu ) yönlerini ortaya koymaktır.
Uyarı 2: Göktürkler döneminde
belirgin şekilde ulusçu bir devlet anlayışının benimsenmesinde Türklerin uzun
süre Çin esaretinde kalmalarının etkili olduğu savunulabilir.
UYGURLAR ( 745 – 840 )
Basmil, Karluk ve Uygur ittifakıyla Göktürklere son
verildikten sonra liderlik Basmillere geçmişti. Daha sonra Basmil Kağanlarını
öldüren Uygurlar Göktürklerin merkezi olan Ötükenti ele geçirip 745 de kendi
devletlerini kurdular. Uygurlar bu dönemde dokuz aile birliğinden oluşmaktaydı.
Kendilerine Dokuz Oğuzlarda denilmekteydi. Uygurlar Ötükenti ele geçirdikten
sonra Basmil ve Karluklarıda itaatları altına aldılar.
Uygurlar devlet merkezini daha sonra Orhun nehri
yakınlarındaki Kara Balasagun
( ordu –
Balık ) şehrine taşımıştı. Uygur devletinin kurucusu Kutluk Kül Bilge Kağandır.
747 yılında Kül Bilge Kağanın ölmesiyle yerine oğlu
İlitmiş Bilge Kağan unvanıyla Moyun – Çur geçti.
Moyun - Çur
döneminde Çinlilerle Araplar arasında 751 yılında Talas savaşı yapılmış bu
savaşta Çin yenilgiye uğramış ve Orta Asya’daki etkinliği azalmıştı Orta
Asya’da ortaya çıkan bu otorite boşluğundan Uygurlar yararlanmış tarım
havzalarını ele geçirmişti. Orta Asya hâkimiyetini sağladıktan sonra Çini
vergiye bağlamıştı.
757’de ilitmiş Bilge Kağan ( Mayun – Çur ) ölünce
yerine Bögü Kağan geçti. Bögü Kağanda babası gibi Çine egemen olmak istiyordu.
Bögü Kağan Çin’deki bir ayaklanmayı bastırmıştı. Çin’de kaldığı sırada
mani dinini tanımış bu dinin etkisinde kalarak dört mani rahibini beraberinde
getirmiş. Ülkesinde mani mabedleri yaparak Maniheizmi yaparak 763 yılda resmi
din olarak ilan etmişti.
Uyarı: Maniheizmin kabul
edilmesiyle Türklerin önemli bir kolu ilk defa Orta Asya’da yabancı bir dini
kabul etmiş oluyordu
Mani dini hayvani gıda yemeyi yasaklayan, mücadeleci
ruhları zayıflatan bir takım ilkeleri sahipti. Bu yönüyle Uygurları zayıflatıcı
etkide bulunmuştur.
Kırgızlar 840 yılında bu durumdan yararlanarak Uygur
ülkesine yürüyerek son Uygur kağanını öldürüp bu devlete son verdiler.
Uygurlar esaret altında yaşamak ve yok olmamak için
kümeler halinde göç etmeye başladılar. Bir kısmı Çin sınırına, bir kısmı da
Asya’da önemli ticaret merkezleri civarına yerleştiler ( Baş – Balık, Turfan ve
Kuça gibi ) küçük devletçikler halinde yaşadılar. Bulundukları bölgeden ayrılan
Uygurlar değişik isimler altında bir süre daha yaşamaya devam ettiler.
Kansu Uygurları ( Sarı Uygurlar ) : ipek
yolunun önemli bir kenti olan Kansu’yu ellerinde bulundurarak ticari yönden
geliştiler. Çinlilerle iyi geçindiler. Hint, Tibet, Maveran nehri ve İran
halkıyla ticaret yaptılar. Moğol hâkimiyeti altına girdiler.
Turfan
Uygurları: Doğu Türkistan’a yerleşen Uygurlar bulundukları
bölgenin özelliğinden dolayı tarım ve ticaretle uğraşmışlardır. Budizm’i
benimseyen Uygurlar bu dini yaymak isteyince İslamiyet’i yaymaya çalışan
Karahanlılar ile mücadele etmişlerdir.
Uyarı: Kâğıt ve matbaayı kullanan Turfan ( Doğu Türkistan ) Uygurları
Moğolların Türkleşmesinde, teşkilatlanmasında ve devlet yönetiminde etkili
olmuşlardır. Bu devlet sayesinde Uygur yazısı Moğol yazısı haline gelmiş ve
birçok Türkçe kelime Moğol diline girmiştir.
UYGURLARIN ZAYIFLAMASINDA NEDENLERİ
·
Mani dinin hayvani gıdaları
yemeyi yasaklaması sonucunda Uygurların mücadeleci ve savaşçı özelliklerini
kaybetmesi.
·
Çin’in Uygurlar aleyhinde
olumsuz politikalar izlemesi ülkede hanedan değişikliğin yaşanması.
·
Ağır kış şartlarının
etkisiyle çok sayıda hayvanın telef olması ve ekonomik sorunların ortaya
çıkması gibi nedenler etkili olmuştur.
UYGURLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ:
·
Orta Asya’da kurulan Türk
devletleri içerisinde ilk defa göçebe hayattan yerleşik hayata Uygurlar
geçmiştir. Uygurların yerleşik hayata geçmesinde Mani dininin önemli etkisi
olmuştur.
·
Uygurlar şehirler kurarak
Türk mimarisinin gelişmesine katkı sağlamışlardır.
·
Çinliler ile olan ilişkileri
sonucunda Türk devletleri arasında ilk kez kağıt ve matbaayı kullanmışlardır.
·
Bilim ve sanat alanlarında
önemli eserler vermişlerdir.
·
Dini alanda hoşgörülü olmuş
maniheiz. Budizm gibi inançları kabul etmişlerdir
·
Ancak Uygurlar kabul
ettikleri dinlere ait tarihleri Türkçeleştirerek ulusal benlikleri karışmaya
çalışılmışlardır.
·
14 – 18 harfli kendileri
özgü Uygur alfabesini kullanmışlardır.
·
Kilise matbaayı bulmuşlar,
kağıt imalathaneleri açmışlar ve ilk Türkçe kitapları basmışlardır.
·
Siyasi alanda çok kültürel
alanda varlık göstermişlerdir.
·
Bir kısım Moğol
topluluklarının Türkleşmesinde etkili olmuşlardır.
·
Dokumacılık alanında
başarılı olmuşlardır.
·
Tarım faaliyetlerini düzenli
olarak gerçekleştiren ilk Türk devlet olmuştur.
·
Yerleşik yasama geçmeleri,
göçebe Türk toplumlarındaki savaşçı özelliklerinin kaybolmasına neden olurken
bilimselce kültürel etkinliklerini arttırmıştır.
ASYADA KURULAN DİĞER TÜRK DEVLETLERİ
AK HUNLAR ( EFTALİTLER ):
Köken itibariyle Asya Hunlarına bağlı olup. Çin
egemenliğine karşı çıkıp Kuzey Hindistan ve Afganistan’da devlet kurmuşlardır.
Göktürk ve Sasani toprakları arasında kalıp bu iki devletle savaşlar yapmışlar
ve 567 yılında Göktürk – Sasani ittifakı sonucu yıkılmışlardır.
TÜRGİŞLER:
Kökenli on – aklara dayanmaktadır. Batı
Göktürklerin bir kolu olup 6. y.y kadar Göktürklere bağlı olarak yaşamışlar
Göktürklerin zayıflamasıyla Beş balık ve yedi su bölgelerinde bağımsız bir
devlet olarak ortaya çıkmışlardır. Maveran nehri bölgesinde Emevilerle
mücadele ederek İslam ordularının doğuya doğru olan ilerleyişine engel
olmuşlar.
Uyarı: Böylece Orta Asya Türklerinin Araplaşmasına önlediler.
Soğd alfabesinden faydalanarak bir Türk alfabesi
yaptılar. Çin parasına benzer ilk Türgiş parasını Baga Tarkan kendi adına
bastırmıştır.
KARLUKLAR:
Uygur ve Basmillerde beraber Göktürk devletine son
vermişlerdi. Talas savaşında Arapların yanında yer olarak Çinlilerle
savaşmışlardır. İslamiyet’i kabul eden ilk Türk boyudur. Uygurlardan sonra
Türgişlerin devam ettirdiği yerleşik yaşam tarzını yaygınlaştırmışlardır.
Korluklar 13 y.y da Moğol egemenliği altına girmiştir.
SİBİRLER (
SABİRLER ):
5 ve 6. Yy’da Batı Sibirya ve Kafkasya’nın kuzeyinde
etkili olmuşlardır. Bizans’la mücadeleleri sırasında iç Anadolu bölgesine kadar
gelmişlerdi. Macarların batıya doğru hareketlerinde de etkili olmuşlardı.
HAZARLAR:
6 – 10 yüzyılları arasında Volga kıyıları ile kırım
arasındaki sahada varlıklarını sürdürmüşlerdir. Museviliği kabul etmişlerdi. (
Museviliği benimseyen ilk ve tek Türk devletidir ) Hz. Osman döneminde
İslamiyet’i yayan İslam ordularını Kafkaslarda durdurmuşlardır. Hazar ülkesinde
dini hoşgörü egemendir. Müslüman, Musevi, Hristiyan ve Şaminist hakimler kurulu
çeşitli davalara bakmaktaydılar. Ayrıca çeşitli dinlere ait mabetler Hazar
ülkesinde yan yana bulunmuştur. İpek ve baharat yolu ticaret kervanlarının bu
bölgeden geçmesi ticaretin gelişmesini sağlamıştır. Hazar denizine isimlerini
vermişlerdir. Peçenek saldırıları sonucu hem ticaret aksamış hem de devlet
zayıflamıştı. 965 yılında Kiev Rus prensliği Hazar devletini yıkmıştır.
Uyarı 1: Müslüman Araplarla savaşan ilk Türk devletidir. Rusları etkileyerek,
devlet ve Ordu teşkilatı yönüyle Rus Knezliklere örnek oldular.
Uyarı 2: Hazar ülkesinde inanç birliği olmaması ve ordunun zamanla paralı
askerlerden oluşan birliklere dönüşmesi hazar devletinin yıkılmasına etkili
olmuştur.
KIRGIZLAR
840 yılında Uygurları yıkarak Ötükentte devlet
kurmuşlardır. En uzun destan niteliğine sahip olan Monas destanı Kırgızlar’a
aittir. 920 yılında Moğollara bağlı Karahitay egemenliğine girmişlerdir.
Kırgızlar günümüzde Kırgızistan devleti olarak varlıklarını sürdürüyorlar
ASYADAN AVRUPAYA GÖÇ EDEN TÜRK BOYLARI
Avarlar (
İHAN – İHANLAR )
Orta Asya’da yaşayan Avar devletine 552 de
Göktürkler son verdiler. Bunun üzerine Avarlar Kara denizin kuzeyinden geçerek
Macaristan topraklarına hakim oldular. Balkanlara hakim olan Avarlar Bizans’la
temasa geçtiler. Sasanilerle işbirliği yaparak İstanbul’u iki kız kuşattıysalar
da alamadılar ( İstanbul’u kuşatan ilk Türk devletidir.) Avarlar Hıristiyanlığı
kabul ederek Slavlaşmışlardır. Slavların devlet ve askeri teşkilatlarını
oluşturmalarında Avarlar etkili olmuştur. Ayrıca Avarlar Rusların kabile
hayatını terk etmelerinde de etkili olmuşlardır. Avarlar 805 yılında Franklar
son verdiler.
BULGARLAR:
Kökenleri Oğuz Türklerine uzanmaktadır. 6. y.y da
Don ve Kuban ırmakları arasında büyük Bulgar ya devleti kurdular. Hayvancılık,
dericilik ve askerlik alanında ileri gitmiş olan bu devlet hazar baskıları
sonucu ikiye ayrıldı. Tuna Bulgarları Balkanlara yerleşmiş. Bu bölgede
Bizans’la savaşlar yapmışlar. Barış Han döneminde Hıristiyanlığı kabul
etmişlerdi ve Türk kimliğini kaybetmişlerdi. Bu günkü Bulgarların ataları Tuna
Bulgarlarıdır. İdil ( Volga ) Bulgarları Volga ve Koma boylarına çekilmişler,
Müslüman tüccarlar ve sırasıyla İslamiyet’i tanımışlar ve Almış Han döneminde
İslamiyet’i kabul etmişlerdi 13. y.y da Moğol hakimiyetine girmişler daha sonra
altın orda hanlığı hakimiyetine girdilerdi.
MACARLAR:
Türklerin Onogur boyları ile Fin asıllı boyların
kaynaşmasından oluşmuştur. Macarlar Ural ve idil ırmakları arasında yaşarken
Peçeneklerin baskısıyla batıya doğru göç ederek 9 .Yüzyılda da bu günkü
Macaristan’a yerleşmişlerdir. Hıristiyanlığın Katolik mezhebini kabul ederek
zaman içerisinde Türklük özelliklerini kaybetmişlerdir. Macarlar Slav
kavimlerinin birleşmelerine engel olmuştur. Ayrıca Germen kavimlerinin doğuya
yönelmesini engelleyerek balkanların germenleşmesini de engellemişlerdir.
PEÇENEKLER:
9. Yy. sonlarında Hazarların ve Uzların baskısı
sonucu Don ve Dinyeger nehirleri arasında kalan bölgeye yayılan Peçenekler daha
sonraki dönemlerde Tuna’ya kadar olan geniş bir alana sahip olmuşlardı. Devler
teşekkülü oluşturmayıp aymaklar halinde yaşamışlardır. Siyasi açıdan zayıf olan
bu Türk boyunun askeri yönü güçlüydü. Bizans ordusunda ücretli askerlik
yapmışlardır. Nitekim 1071 Malazgirt savaşında bunlar Bizans ordusunda yer
almaktaydılar. Savaş sırasında Selçuklu tarafına geçerek savaşı Selçukluların
kazanmasında etkili olmuşlardır. Peçenekler Bizans ve diğer balkan uluslarının
arasında eriyip kaybolmuştur.
OĞUZLAR (
UZLAR ):
Oğuzlar Türklerin en kalabalık kolunu oluşturup hem
siyasi hem de uygarlık alanında en büyük etkinliği sağlamışlardır. Oğuzlar
İslamiyet’i kabul ettikten sonra Türkmen adını almışlardır. Selçuklu ve Osmanlı
gibi büyük Türk – İslam devletlerinin temeli oğuzlara dayanmaktadır. Oğuzlar Anadolu’nun
Türkleşmesini sağlamıştır.
KUMANLAR (
KIPÇAKLAR ):
Orta Asya’da Avrupa’ya göçen son dalgasını oluşturan
Kıpçaklar 11 yüzyılın sonlarına doğru doğu Avrupa ve batı Sibirya düzlüklerini
içerisine alan bölgeye yerleşmişlerdir. Hazar denizinin kuzeyinde Tuna nehri
kadar olan alana egemen oldular. Kıpçaklar Rusların Kara denize inmesine engel
oldular. Türk soyunun çok güzel görünüşlü kolunu oluşturmuşlardır ( uzun boylu,
mavi gözlü, sarışın ) Kıpçakların oğuzlarla olan mücadeleleri Dede korkut
destanlarına konu olmuştur. 13 y.y Moğollara yenilen Kıpçaklar değişik yerlere
göç ederek tarihte eriyip kaybolmuşlardır.
İSLAMİYET ÖNCEKİ TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE UYGARLIK
Devlet
Yönetimi:
İslamiyet’ten önceki Türk devletlerinde genelde
göçebe yaşam tarzı vardı. Bu yaşam tarzı devlet yönetimine de etki etmiştir.
Ailelerin bir araya gelmesiyle obalar, obaların birleşmesiyle oymaklar,
oymaklar, boyları, boylar ilesi budunu yani kavmi meydana getiriyordu. Bu
sosyal toplulukların her birinin başında bir yönetici bulunuyor ve her topluluk
kendi başkanına itaat ediyordu. Bir devletin var olabilmesi için dört unsurun
varlığı gerekmekteydi. Bunlar:
1-Millet: – Eski Türk devletlerinde milleti meydana getiren unsurlar küçükten
büyüğe doğru Oğuz ( aile ), Urup ( Soy ), Boy, Budun ( millet ) sıralanır.
Türklerde milleti meydana getiren unsurlar arasında soy ve dil birliğinin
olduğu görülür.
2-Toprak: – Eski Türkler üzeride
yaşadıkları toprakları vatan olarak görmekteler. Hür olarak yaşadıkları
toprakları göçebe kültüründe etkisiyle kolayca terk etmişlerdir.
3-Bağımsızlık: – Eski Türklerin en fazla
önem verdikleri değer bağımsızlıklarıdır. Esaret altında yaşamamayı, başka bir
devlete boyun eğmemeyi kabul etmişlerdi. Bağımsızlıklarını kaybedip esaret
altına düştükleri zaman Ana yurtlarından uzaklara çok kolay göç edip bağımsız
yaşaya bilecekleri yeni devletler kurmuşlardı. Eski Türkler bağımsızlık için
savaşmayı ve bu uğurda ölmeyi bir şeref olarak kabul etmişlerdir.
4-Siyasi Teşkilatlanma: – İslamiyet
öncesi Türk toplumlarında siyasi teşkilatlanmanın en üst kademesinde il ve el
olarak nitelendirilen devlet bulunmaktaydı. Devletin başında hanedana mensup
Han, Hakan, Kağan, İdikut, Şenyü gibi unvanları kullanan birisi bulunurdu.
Devleti yönetme hakkını tanrı tarafından Hanedan’a verildiğine inanılırdı. Bu
yetkiye de “ Kut ” denirdi. Kut’un
babadan oğula geçtiğine inanılırdı. Bu nedenledir ki hanedan’a mensup her erkek
çocuğun devlet yönetiminde hakkı olduğu gibi kanı da kutsal sayılmıştır.
Uyarı 1: Türklerde hükümdara tanrı tarafından verilen yetkilerin kalıtsal olarak
aile içinde devam etmesi veraset sorununu gündeme getirmiştir. Türklerde farklı
veraset kuralları uygulanmıştır. Tahta geçme baş hatunun çocuklarının hakkı
sayılmıştır. Hükümdarın tahta geçecek olan çocukları küçük yaşta ise töreye
göre amcalarının tahta çıkması kabul edilmiştir.
Tahta hak iddia edebilecek ikinci
bir varisin bulunmaması halinde hükümdar soyundan bir kişi doğrudan tahta
çıkmıştır. Osmanlılara kadar Türk devletlerinde; ‘’ ülke toprakları
hükümdar ailesinin ortak malıdır ‘’ anlayışı devam etmiştir. Bu uygulamadan
dolayı Aile üyeleri arasında sık sık taht kavgaları yaşanmıştır. İç
mücadeleler Türk devletinin zayıflamasına ve dış mücadelelere ortam
hazırlamıştır. Türk devletleri kısa sürede parçalanmış ve yıkılmıştır.
Ayrıca irili ufaklı birçok Türk devleti kurulmuştur. Bu inanç Türklerde
halkın hakana mutlak bağlılığının artmasını sağlamıştır.
Devlet egemen olduğu toprakların yönetiminde merkezde hakan bulunurdu.
Merkez topraklarının dışında ülke toprakları Sağ – Sol, Doğu – Batı diye
ayrılırdı kanat yöneticilerine Yabgu unvanı verilirdi. Bu yabgularda hanedan
üyeleri içerisinden seçilirdi. Her iki tarafında yöneticileri hakana bağlıydı.
Devleti ilgilendiren konularda bir araya gelip toplanarak karalar alırlardı.
Savaş sırasında herkes ordusunu toplayıp Hakanın komutasındaki orduda yerini
alırlardı. Doğu – Batı Sağ – Sol yöneticileri Yabgu unvanın yanında şad
unvanını kullanırlardı.
Uyarı 2: Devlet isyan eden hanedan mensubu erkek çocukların boğularak öldürülmesi,
kutsal sayılan bu kanı akıtmama düşüncesinden kaynaklanmaktadır.
Devlet yönetiminde Hakanın yanında Hatun adı verilen
eşlerinde yer almışlardır. Hatunlarda kurultay toplantılarına katılır. Elçi
kabul edebilirlerdi.
Uyarı: Bu durum Hatun’un eski Türk devletlerinde
yönetime katıldığını göstermektedir.
Kurultay: İlk Türk devletlerinde siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel sorunlar
kurultay (Toy) adı verilen mecliste görüşülürdü. Türkçe danışman meclisi
anlamına gelen kurultaya; Hakan, Hatun, Prensler, Boy Beyleri, ileri gelen
devlet memurları, din adamları ve toplumsal hayatta önemli yerlere gelen
kadınlar katılıyordu. Kurultay olağanüstü durumlar dışında senede bir ve ya iki
kez toplanırdı.
Türklerde
Kurultay: Törelerde değişiklik yapabilirdi. Hükümdar ve
veliahtı belirleyebilirdi. Siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlarla ilgili
kararlar alabilirdi.
Uyarı: Devletin siyasal, sosyal ve ekonomik sorunların kurultayda görüşülmesi ve
karara bağlanması, herkesin görüşünü rahatlıkla savunması kurultayın demokratik
yönünü göstermektedir.
Uyarı: Kurultayda alınan kararlar hükümdar onaylarsa
yürürlüğe girerdi. Bu durum kurultayın danışma meclisi olduğunu göstermektedir.
Eski Türklerde devlet yönetiminde yetkili bazı
devlet memurları;
Yabgu, Şad -> Devletin sağ – sol, doğu – batı yöneticileridir. Genelde hanedan
mensuplarıdır. Buyruk -> Kağanın yanında bulunan yüksek rütbeli
memurlardır. ( Bir nevi Bakan )
Tamgacı (
Bitikçi ) -> Devletin yazışma ve dış işlerini
yürütürlerdi.
Tarkan -> Askeri işlerle ilgilenen komutanlardır.
Todun -> Devletin vergi ve gelir işleriyle ilgilenirdi.
Aygucu -> Hükümdar danışmanı ve meclis başkanı
Tegin ( Tigin
) -> Şehzadelere verilen unvan
Yargucıl -> Devletin adli işleriyle sorumlu yargıçlar
Ağılıp -> Hazine görevlisi
Ordu Teşkilatı:
Eski Türklerde eli silah tutan herkes asker
sayılırdı. Bu denli askeri özelliklere sahip bir toplum yapısının ortaya
çıkmasında Türklerin bozkırlarda sürdükleri göçebe yaşam temel etken olmuştur.
Bozkırın ortasında tabiatın her türlü tehlikesine karşı kendini hazır tutma
düşüncesi kılıç kullanmayı, ok atmayı, ata binmeyi günlük işler haline
getirmişti.
Uyarı: Onluk sistem orduda düzen ve disiplinin sağlanmasını kolaylaştırmıştır.
Türklerdeki bu ordu – millet anlayışının yanında
sürekli be düzenli ordu birlikleri de yer almıştır. Türk ordusu Mete Han
döneminde onluk sisteme göre teşkilatlandırılmıştı. En küçük askeri birim 10
kişiden oluşuyor bunların başında onbaşı bulunuyordu. 100 askerin başındaki
komutana yüzbaşı, 1000 askerin başında ki komutana binbaşı denirdi. Taburların
birleşmesiyle tümenler oluşurdu. Tümenlere de beyler komutanlık yapardı.
Askeri birlikleri boy beyleri komuta ederdi. Savaş
zamanlarında boy beyleri emrindeki askerlerle birlikte Hakanın kumandası altına
girerlerdi. Hakanın sefere çıkmadığı zamanlar da orduyu Yabgular veya Tiginler
( Hakanın çocukları ) idare ederlerdi. Türklerin en eski tarihine kadar
giden ordu – millet anlayışı günümüze kadar gelebilmiş özelliklerindendir.
Türk ordusu genel olarak hareket kabiliyeti yüksek
atlı birliklerden oluşmaktaydı. Savaş silahı olarak ok, yay, kargı, mızrak,
kılıç, süngü ve kalkan gibi araçlar kullanılırdı.
Uyarı: Türklerin bu tür askeri özellikleri savaşlarda hızlı hareket edilmesinde
etkili olmuştur.
Türk ordusu taaruz esasına göre düzenlenmekte ve
eğitilmekteydi. Baskın şeklinde hücumlar yaparlardı. Savaş sırasında aniden
geri çekilir ( Ricat veya Turan taktiği ) düşmanı kurdukları pusuya çekerek
çembere alarak yok ederlerdi.
Din ve İnanış: Türklerin tarih boyunca
sadece bir dine inandıkları çok değişik dinleri kabul ettikleri görülür.
Bunlar; Doğa güçlerine inanma -> Türkler doğada bir takım gizli doğa
güçlerinin varlığına inanmışlardır. Doğa olayları karşısında insanda oluşan
duygular sonucu deniz, ırmak, güneş, ay, gök gürültüsü, yıldırım gibi unsurları
kutsallaştırmışlardı. Atalar Kültü -> Türkler ölmüş aile
büyüklerinin ruhları aracılığıyla aile bireylerini koruduklarına inanırlardı.
Ölmüş aile büyüklerine karşı minnet hislerini çeşitli şekillerde ortaya
koyarlardı. ( ölmüş büyüklerine saygı göstermeleri kurbanlar kesmeleri gibi )
çünkü Türkler ikinci bir hayatın varlığına ve ruhların ölümsüz olduğuna
inanırlardı. Gök Tanrı Dini -> Türkler insana hayat veren onu
öldüren, tüm tabiat olaylarını meydana getireni gökyüzünde yaşadığını ve her
şeyi gördüğüne inandıkları bir tanrıya inanmaktaydılar. Türkler bu tanrıya
Tengri adını verip onun adına at ve koyun kurban ederlerdi.
Eski Türklerde Şamanizm inancı vardı -> Şamanizm’in
temel prensibi ruhlara, perilere, cinlere, emir ve kumanda etmek gelecekten
haber vermek düşüncesidir. Şamanizm ile ilgili ayın ve törenleri düzenleyen,
ruhlarla insanlar arasında aracılık yapan kişiye Şaman
( Kaun, Baksı
) denilirdi. Şamanizm bir din görüntüsü çizmekten uzaktır. Daha çok sihir
karekterine ait bir inanışıdır. Şamanizm’e göre bütün dünya iyi ve kötü
ruhların tesiri altındadır. Şaman da iyi ruhların tesirlerini devam ettirmek ve
kötü ruhların tesirini ortadan kaldırmaya çalışan din adamıdır. Şamanizm
inanışında Ak ve Kara şamanlar bunmakta. Ak şamanlar iyi ve mutlu olay ve
ayinleri düzenlerdi ( düğün gibi ) kara şamanlar ise kötü ve mutsuz olayları
idare edenlerdi ( cenaze töreni gibi )
Uygurlar maniheizm dinini kabullenmişlerdi
-> Maniheizm mutlu, sakin, huzur içerisinde yaşamayı ön gören uzak doğu
ülkelerinde yaygın bir dindir. Zaten Uygurlarda bu dini Çin’den tanımışlardı.
Hazar Türkleri Museviliği benimsemişlerdi.
Avrupa yakın yerlerde kurulan veya Avrupa’ya göç
eden Türk toplulukları Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir.
Orta Asya’da kurulmuş olan bir takım Türk boyları
ise İslamiyet’i kabul etmişti. Özellikle Müslümanların Türkistan’a uzanan
akınları ile İslamiyet Türkler arasında yayılmaya başladı. Türkler ölen kişi
adına yuğ denilen cenaze törenleri düzenlerlerdi. Türkler ölülerini gömdükleri
mezarlara Kurgan adı vermişlerdi. Ölen kişinin mezarının yanına hayattayken
öldürdüğü düşman sayısı kadar Balbal adı verilen kabaca yontunmuş taş
dikerlerdi. Eski Türkler ölülerini eşyalarıyla beraber gömerlerdi.
Uyarı: Bu durum Türklerin ölümden sonraki hayatın varlığına inandıklarını
gösterir.
Eski Türklerde tanrı sonsuzdur ve herhangi bir şekle
sokulamaz bundan dolayı Türklerde putçuluk olmadığı gibi putları korumak için
yapılan tapınaklarda yoktur Ahiret inancına rağmen Türklerde mumyacılığın
gelişmemesi ölümden sonra bedenen değil ruhen dirileceğini inanılmasından
kaynaklanmaktadır.
Hukuk:
Eski Türklerde yazılı hukuk kuraları yoktu. Töre adı
verilen yazısız hukuk kuralları geçerliydi. Törenin çok büyük bir yatırım gücü
vardı o denli ki Kağanlar bile töre uymak zorundaydı. Töre sadece devlet
yönetiminde uyulması gereken kurallar değil aynı zamanda toplumsal düzenin
sağlanması için de uyulması gereken kuraldı.
Uyarı: Hükümdarın töreye uyma zorunluluğu olması İslamiyet’ten önceki Türklerde
kanun üstünlüğü ilkesinin benimsendiğini gösterir.
Töre Türklerin var oluşundan yaşadıkları döneme
kadar getirmiş oldukları örf, adet, gelenek ve göreneklerin sonucu olmuştur.
Töreyi uygulamak ve bunun takibi devletin dolayısıyla hükümdarın göreviydi.
Devlete baş kaldırma, ordudan kaçma, adam öldürme ve
zinanın cezası eski Türklere de ölümdü. Eski Türklerde uzun süreli hapis
cezaları görülmezdi. Hapis cezaları on gün ile sınırlıydı bunun nedeni göçebe
yaşamdır. Büyük davalara hükümdarın başkanlığında yargu denilen yüksek devlet
mahkemeleri bakardı. Diğer davalara ise Yargucular başkanlığındaki mahkemeler
kara verirlerdi.
Uyarı: Türklerde ceza işleminin kesin hükme bağlanması ve devlet tarafından
takip edilmesi toplumda kan gütme geleneğini engellemiştir.
İlk hukuk vesikaları Uygurlara aittir. ( Borç, Kira,
alım, satım, vasiyet vb. )
Uyarı: Türk hukukunun ilk defa Uygurlular tarafından yazılı hale getirilmesi
Uygurların yazılı hukuk’a önem verdiğini göstermektedir.
Sosyal ve Ekonomik Hayat:
Eski Türklerde göçebe hayat tarzı sosyal yaşantıyı
ve ekonomik etkinlikleri doğrudan etkilemiştir. Eski Türk toplumlarında Çin ve
Ön Asya toplumlarında görülen köleci bir toplum yapısına rastlanmaz. Çünkü
toprak üzerinde özel mülkiyet hakkı yoktur, toprak hanedanın malı sayılır.
Avrupa toplumlarında olduğu gibi toprak üzerinde aristokrat bir sınıf
doğmamıştır. Bunun nedeniyse ekonominin hayvancılığa dayalı olması göçebe hayat
tarzının benimsenmesidir. Eski Türk toplumlarında Ataerkil bir aile yapısı
vardı. Tek eşli evlilik esastı. Kadında erkek gibi sosyal hayatın içerisinde ve
ekonomik etkinliklerde yer alırlardı. Göktürkler döneminde şehirler kurdukları
bilinen Türkler Uygurlar döneminde yerleşik hayata geçmişlerdir. Bu gelişmeler
sonucunda Türklerde yaşam gelişmiş, mimari gelişmiş, şehircilik ve şehir
kültürü ortaya çıkmıştır. Sade bir hayat yaşayan Türk toplumunda bağımsızlığa
çok önem verilmişti. Dini ve milli bayramları hep birlikte kutlamaya önem
verirler herkesin katıldığı ve yoksulların donatıldığı savaştan dönenlerin
ağırlandığı şölenler yaparlardı, bu uygulamalar toplumsal dayanışmayı
güçlendirmiştir.
Türklerde
ekonominin temelini uygululara gelinceye kadar hayvancılık oluşturmaktaydı.
Yetiştirilen hayvanlar at, koyun, deve gibi hayvanların etinden, sütünden,
yününden, derisinden ve gücünden istifade ederlerdi.
Türklerde
demir ve demir işçiliği çok önemliydi. Demirden yaptıkları silahları ticari mal
olarak kullanıp gelir sağlamışlardır. Yerleşik yaşama geçen Türk boyları ise
tarla tarımı ile uğraşmışlar. Özellikle Uygurlar tarım alanında ileri
gitmişlerdi.
Türk boyları özellikle Çinle ticari faaliyetlerde
bulunmuşlardır. Çin’e yem ve hayvan ürünleri satılırken Çinden ipekli dokumalar
ve porselen gibi mallar almışlardır. Orta Asya’daki Türk devletlerinden
ekonomik alanda ipek yolunun büyük bir önemi vardır. Bu yola hakim olmak
ekonomik alanda büyük bir gelir sağlamak demekti. Bu nedenden dolayı yoğun
mücadelelerin yapıldığı görülmüştür.
Uyarı: Türklerin yaşadığı topraklardan geçen ipek ve kürk yolları ticaretin
canlanmasını sağlamıştır.
Uyarı: Türkler ticareti geliştirmek amacıyla ticaret yolları üzerindeki
devletlerle anlaşmalar yapmışlar ve tüccarlara kolaylıklar sağlamışlardır.
Yazı ve Edebiyat:
Türk dili çeşitli alfabelerle kendini ortaya
koymuştur. Bunların ilki 38 harften oluşan, sağdan sola doğru yazılan Göktürk
alfabesidir. Bu alfabenin ilk örneklerine Orhun yazılarında rastlandığı için
Orhun alfabesi de denir. Türklerin kullandığı ikinci alfabe 18 harften oluşan
sağdan sola doğru yazılan Uygur alfabesidir. Uygurlar çağdaş matbaanın esasını
teşkil eden hareketli harf sistemini bulmuşlar. Sert ağaçtan yaptıkları
harfleri dizerek kitaplarını basma tekniğini bulmuşlardır. Matbaanın batı
dünyasına yayılmasında Uygurlar önemli rol oynamışlardır. İslamiyet öncesi
Türklerde sözlü edebiyatın geliştiği görülür. Sözlü edebiyatın en güzel
örnekleri Sav, Sagu, Koşuk ve Destanlardır. Bunların içerisinde destanlar çok
önemli yer tutmuş, gelenek ve görenekleri yansıtmıştır. Bazı önemli destanlar;
Oğuz Kağan
Destanı -> Asya Hunlarına aittir.
Ergenekon
Destanı -> Göktürklere aittir.
Yaradılış ve
Göç Destanı -> Uygurlara aittir.
Alp Er Tunga
Destanı -> Sakalara (İskitlere) aittir.
Manas Destanı -> Kırgızlara aittir.
Dede Korkut
Hikayeleri -> Oğuzlar – Kıpçakların savaşını anlatır.
Diğer sözlü edebiyat örneklerinden;
Sav: Türklerin yaşayış tarzını anlatır.
Sagu: Ölenler için sevgi dolu sözler
Koşuk: Avlarda, savaşlarda, şölenlerde söylenen sözlerdir. Türklere ait
ilk yazı dili örnekleri Moğolistan da Orhun nehri civarında bulunan Göktürk
alfabesiyle taşlar üzerine yazılmış Orhun anıtlarıdır. 8. y.y da dikilmiş olan
Orhun anıtları, Bilge Kağan anıtı, Bilge Kağanın Kardeşi Kültigin anıtı ve
vezir Tonyukuk anıtlarıdır.
Orhun anıtları;
Türk adının geçtiği ilk Türkçe metindir. Türk
tarihinin ilk Türkçe kaynaklarıdır. Türk uygarlığı, yasaları, kültürü hakkında
bilgi verilmiş, devlet ve halkın karşılıklı olarak görevleri belirtilmiştir.
Halkın refahının her şeyden üstün tutulduğu
göstermiştir. Eski Türklerde sosyal devlet anlayışının varlığı ortaya
koyulmuştur. Göktürk kitabelerinde geçen en önemli özellik geçmişten ders
alınmasının gerekliliğini belirtip Türklerin gelecekte karşılaşa bileceği
tehlikelere dikkat çekerek adımlarının sağlam atılması gerektiğini vurguluyor.
Bu yönüyle kitabeler bütün Türk boylarına seslenen siyasi bir beyanname
niteliğindedir.
Sanat ve Bilim
Orta Asya Türkleri on iki hayvanlı takvim diye bir
takvim geliştirmişlerdir.
Uyarı: Bu gelişmeler Türklerin
astronomi bilimiyle ilgilendiklerini ve bu alanda ilerlediklerini
göstermektedir.
Birçok din ve medeniyetten tercüme yapılmış, bilim
adamları önem vermişlerdir. Bilim adamları Tayana ve Keneşçi adı altında
Kağanlara danışmanlık yapmışlardır.
İslamiyet öncesi Türk devletlerinde Uygurlara gelinceye kadar sanat
taşınıla bilir eşya üzerinde yoğunlaşmıştır. Bunlardan kemer tokaları, kılıç
hançer kabzası, at koşum takımları, halı, kilim ve çadır yapma sanatları
gelişmiş olarak gösterile bilir. Uygurlarla birlikte yerleşik yaşama geçilmiş
ve bu durum sanata da yansımıştır. Saray, tapınak ve ev yapımına başlanmış
bunların iç donanımında sanat gelişme göstermiştir.
Sanatla hayvan figürleri ve bunların birbiriyle olan
mücadeleleri geniş yer tutar ( örneğin halı ve kilimler üzerine hayvan mücadele
sahneleri işlenmiştir. )
Eski Türklerde taş, altın ve gümüş üzerine
kakmacılık, kuyumculuk gibi sanatların geliştiği görülür.
TÜRK KÜLTÜRÜNÜN ÇEVRE KÜLTÜRLERLE
OLAN ETKİLEŞİMİ
Türk – Çin İlişkileri:
Orta Asya Türk devletlerinin en fazla ilişki
kurdukları devlet Çin olmuştur.Türklerin Çin topraklarına saldırılar yapmaları
toprak kazanmak için değil göçebe hayatın zorlaması ve günlük ihtiyaçları
karşılamaktan kaynaklanıyordu. Zaten iki millet arasında çok büyük savaşlar
olmamıştır.
Türklerin at kültürü ve Gök Tanrı inancı Çin
kültürünü etkilemiş yine Türklerin askeri teşkilatından da Çinliler
etkilenmiştir.
Hunlar döneminde Çin ile yapılan antlaşmayla ticaret
resmileşmiştir. Göktürkler döneminde bu ticaret devam etmiş hatta Göktürk sınır
kasabaları ortak pazaryeri olarak kullanılmıştı. Bu resmi ticaret süreci
Uygurlar döneminin sonuna kadar sürmüştür. Ticaret genelde takas usulüyle
yapılmış, Türkler Çinlilere at ve hayvansal ürünler satıp karşılığında ipek,
buğday, demir gibi mallar almışlardır.
Türk – Moğol İlişkileri:
Türklerle Moğolların coğrafi yakınlığı kültürel etkileşimi
de beraberinde getirmiştir. Moğollar özellikle Uygurlardan öğrenmişlerdir.
Moğollar hayvan sürülerini damgalama, kımız yapmayı,
karpuz yetiştirmeyi Uygurlardan öğrenmişlerdi. Üzerinde Uygur Kağanının mührü
bulunan Kandu denilen ve ticarette para yerine kullanılan bez parçaları Moğol
soyundan gelen Kitanlar’ın başkenti de geçerliydi. Türk askeri teşkilatı da
Moğolları etkilemişti.
Türk – Arap ilişkileri:
İlk ilişki Sasani devleti aracılığıyla İslamiyet’ten
önce başlamıştır. Hz. Ömer döneminde Müslümanların Nihasend savaşıyla Sasanileri
yenmeleri Horasana kadar yayılmalarını sağladı. Böylece Göktürklerle
Müslümanlar karşı karşıya geldiler.
Araplarla ilişkiler Emeviler döneminde daha da
gelişmiş.
Türk – İran İlişkileri:
Türklerin İranlılarla ilişkileri Göktürkler
zamanında yoğunluk kazanmıştır. İlişkilerin en büyük nedeni ipek yolu
hâkimiyetidir. Göktürkler Bizans’la anlaşarak İran’a akınlar düzenlemiştir.
İranlı sağalar eski zamanlardan itibaren Orta Asya
içlerine dağılarak ipek yolu üzerine koloniler kurmuşlardır. Böylece ticaretin
gelişmesine ve Türklerin batı hakkında bilgilenmelerine katkıda bulunmuşlardır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)